|
|
|
|
|
|
|
|
|
AY'IN İKİYE BÖLÜNME MUCİZESİ
Şimdi görelim: İdrak gözleri katrani bulutlarla kapalı bulunan iman öksüzü inkarcı adamlar, varlık nuruna dediler ki:
- Eğer sen gerçek peygambersen bize bir mucize göster!
Allah'ın Sevgilisi buyurdular:
- Bunu yaparsam iman eder misiniz?
Cevap verdiler:
- Evet... Sana ve Nebiliğine inanacağız!..
O zaman Allah'ın Resulü, gökte pırıltılar saçmakta olan Ay'a mukaddes parmağını çeviri verdi. Ay birden ikiye bölündü ve Hira dağının iki yanında iki parça halinde göründü.
Ay 'a çevrilen mukaddes parmak ve Ay iki parça...
Kafirlerde hayret, dehşet... ve kirişsiz çeneler...
Cübeyr rivayeti:
- Ay iki parça oldu ve bir parçası bu dağ ve bir parçası o dağ üzerinde göründü. Kâfirler dedi:
- Bize sihir yaptıysa herkese birden yapamaz. Gidip, uzak, yakın herkese soralım, soruşturalım; bakalım onlar da ayın ikiye bölündüğünü görmüşler mi?
Ve sabredip Mekke'ye gelecek yolcuları beklemeye ve onlara aynı şeyi görüp görmediklerini sormaya karar verdiler.
- Söyleyin; yolda gelirken, kamerin iki parçaya ayrılıp Hirâ dağının iki yanından göründüğüne şahit misiniz; değil misiniz?
Yolcular Mekke'ye girince, kendileri sihir yapıldığını sanan müşrikler hemen koştular ve önlerini kesip, onları bir kenara çektiler ve heyecanla sordular:
Yolda gelirken ne gördünüz?
- Yolda bir şey görmedik; gökte gördük. Ay, iki parçaya bölündü!
Kâfirlerin kan yuvası gözleri hançer hançer açıldı, fakat yine iman nasib olmadı.
Ay'ın ikiye bölünmesi hiç şüphesiz ona mahsus âfâki mucizelerin en büyüğüdür.
Kur'an-ı Kerim'in şu âyet-i de bunu teyid etmektedir:
Saat yaklaştı. Ay (ikiye) ayrıldı.
Her noktasına hayran olunacak bu âlemin içinde hayat yükünü karın tokluğuna taşıyanlar ve rahat rahat gezenler ve bütün bu olur ların olmaz larını göremeyenler... O Nebiyyi Muhterem'den ayrıca olmaz 'ı istediler ve Allah verdi... İman olmadıktan sonra binlerce mucize gösterilse de kâr etmiyor...
TAŞLARIN DİLE GELMESİ
Küfrün başı Ebu cehil bir gün, elinin içine birkaç parça taş almış, varlık nurunun huzuruna gelmişti. Aklınca Nebiler Nebisiyle alay etmek istiyordu. Karanlık ağzını açıp dedi:
- Elimde ne var bil? Sana iman edeceğim!
Kâinatın Efendisi Buyurdular:
- Senin elindekiler benim kim olduğumu bilirse, ne dersin? Sözünde durup iman eder misin?
- Evet...
O an, küfür canavarının avucundaki taşlar dile geldi ve:
- Eşhedu anlâ ilâhe illâllah ve eşhedu enne muhammeden abdühü ve resuluhü!
dediler... Ebu Cehil aklını oynatacak gibi oldu ve yine imana gelmedi.
Allah Resulünün en büyük mucizesi "Kuran-ı Kerim" dir. Kuran'ın belâgat'ı karşısında bütün şairler aciz kalmıştır...
BİR BAŞKA MUCİZE
Kökleri toprak altında ve yere perçinli bir ağaç, yürüyerek, mukaddes huzurlarına geldi...
Talha bin Nafi:
Bir gün Kâinatın Efendisi, Kureyş kâfirlerinden gördükleri zulüm üzerine, bir köşe de mübarek tenleri kanlı mahzun mahzun oturuyorlardı. Cebrail(a.s) geldi ve dedi:
- Ey Allah'ın Resulü! Bir mucize görmekten zevk alır mısın?
- Evet...
- Karşındaki ağacı davet et!
Âlemlerin müjdecisi, Cebrail(a.s)'in işareti üzerine karşılarındaki ağacı davet ettiler. Ağaç yürüyerek geldi. Cebrail(a.s):
- Ey Allah'ın Resulü, dedi; emret yerine dönsün!
Emrettiler ve ağaç yerine döndü...
Hazreti Ali(k.v) den rivayet:
- Ben Mekke'de Allah'ın Resulüyle dolaşırdım. Bir gün beraberce Mekke dışına çıktık. Önünden geçtiğimiz her taş ve ağaç O'na selam vermeye başladı:
- Selam sana olsun, ey Allah'ın Resulü!..
Bir de, Peygamber-i Zişanın dualarına, evdeki duvarların ve kapı eşiklerinin "Âmin" diye mukabele etmesi var...
O da şöyle:
Bir gün Peygamberler Peygamberi, amcaları Hz. Abbas' a dediler:
"Yarın, sen ve oğulların, evden çıkmayın, beni bekleyin! Sizinle görülecek işim var..."
Ertesi günü kuşluk vaktinde Allah'ın Resulü amcaları Abbas'a gittiler ve eve girip selam verdiler.
"Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi size olsun!"
Buyurdular. Hal ve hatır sordular, onlar da Allah'a hamd ettikleri cevabını verdiler. Kâinatın Efendisi onlara:
- Yaklaşın! Emrini verdi.
Hepsi birden sokulup Allah Resulünün çevresinde halkalandılar. Sonsuzluk Nebisi, mübarek örtülerini onların üzerine yaydı ve dua etti. O anda kapı eşiği, üç kere "âmin, âmin, âmin!" diye Peygamber duasına karşılık verdi.
AĞACIN YÜRÜMESİ MUCİZESİ
Muazzez Sahabelerden İbni Ömer(r.a) anlatıyor:
-Allah'ın Resulüyle seferdeydik. Karşıdan bir çöl adamı gelmekteydi. Adam yaklaşınca, Nebiyyi Muhterem sordular:
- Nereye gidiyorsun?
- Evime, çoluk çocuğuma gidiyorum!
- Bir haber almaya dileğin var mı? Söyle:
- Allah'tan başka ilah ve onun ortağı olmadığına, Muhammed'in de onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet getir!..
Çöl adamı bu teklif karşısında hayrete düştü ve Allah'ın Sevgilisinden delil istedi:
-Buna delilin nedir?
Allah'ın Resulü, ileride bir ağacı işaret edip:
- İşte bu ağaç şahidimdir! Buyurdular... Ve ağacı yanlarına davet ettiler. Ağaç dere kenarından, toprağı yararak huzuru saadete geldi ve orada üç kere şehadet kelimesini tekrarladı ve sonra eski yerine döndü. Köklerini yere gömdü ve öylece kaldı.
Bir rivayete göre de, çöl adamı, doğrudan doğruya varlık nuruna, istediği mucizeyi teklif etmiş ve şöyle demiştir:
- Şu ağaca "Allah'ın Resulü seni davet ediyor!" deyiver ve onu çağır! Bakalım davetine icabet edecek mi?
Zaman ve mekânın ve bütün mahlukatın Peygamberi, adamın teklifini kabul etmişler, ağacı çağırmışlar, ağaç sağa sola, öne arkaya eğilip köklerini yerden çıkarmış ve huzura gelmiştir. Büyük huzura geldikten sonra da Resuller serverine hitap etmiştir:
- Selam sana olsun, ey Allah'ın Resulü!
Bunun üzerine çöl adamı atılıp:
- Şimdi emir ver, yerine dönsün!
Demiş ve ağaç geldiği noktaya kadar gerileyip aynı yere kök bağlayarak oturmuştur. Bütün bunları gören çöl adamı köpük köpük taşıyor ve Allah Resulünün önünde yere kapanıp haykırıyor:
- İzin ver, sana secde edeyim!
Peygamberler Peygamberi buyuruyorlar:
- Eğer bir insanın diğerine secde etmesine ve bu yolda emir vermeye imkân olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim!
İşte bu hadis-i şerif bu münasebetle söylenmiş oluyor...
AĞAÇ KÜTÜĞÜNÜN ÇIĞLIK KOPARMASI
İmam-ı Şafii Hazretleri:
- Allah, bizim Peygamberimize verdiğini hiçbir Peygambere vermedi. Hz. İsa (a.s)' a ölüleri diriltmek mucizesi verdiyse, kâinatın efendisine de, ağaç kütüğünü iniltilerle ağlatmak mucizesi verdi. Bu, öbürlerinden üstündür...
Kütüğün inlemesi şöyle oldu:
Mescid-i saadette ağaç gövdesinden bir kütük vardır. Allah'ın Resulü, namazlarını, o kütüğe doğru kılarlar ve onun yanında hutbe okurlardı. Sahabelerinden biri,
- Allah'ın Resulü; diler misin sana bir minber yapalım? Cumaları oraya geçer ve hutbeni halka yöneltirsin dedi.
Allah'ın Sevgilisi bu teklifi kabul buyurdular. Bunun üzerine teklifi eden sahabe, üç basamaklı bir minber yaptı ve Peygamber Mescidi'ne yerleştirdi. İşte bu minber yerine konulunca yanından ayrılıp minbere çıktıkları an kütük iniltiler salıvermeye ve sarsılmaya başladı...
Mescidi dolduran sahabelerin haşyet ve dehşet bakışları önünde varlık nuru minberden indiler ve elleri ile kütüğü mesh ederek okşadılar ve tekrar minbere çıktılar. Ve çığlık koparan kütük inlemeyi bıraktı...
Hasan-ı Basri Hazretleri bu hadiseyi andıkları zaman ağlar ve şöyle derdi:
- Ey Allah'ın kulları! Nebiyyi muhteremin Allah' a yakınlığından bir kütük zevke gelip ağlıyor da, siz insan olduğunuz ve bu hakikate varis bulunduğunuz halde ne duyuyorsunuz?
UHUD DAĞI'NIN SALLANMASI MUCİZESİ
Nebiler Nebisi'nin mucizelerinden biri de, mukaddes ayağını bastığı dağın şevke gelip sallanmasıdır.
Şöyle oldu:
Bir gün Allah'ın Resulü, beraberlerinde hilm âlemi yüce Sıddik Hz. Ebu Bekir, hak ve adalet güneşi Hz. Ömer, hayâ ve edep incisi Hz. Osman (r.a) bulunduğu halde Uhud dağına çıktılar. Dağ şevkinden hareket geçti. Âlemin fahri mübarek ayaklarıyla dağa vurup hitap ettiler:
- Dur, ya Uhud! Senin üzerinde bir Nebi, bir Sıddik ve iki şehid var!
Ve dağ hemen sakinleşti...
Bu mucizede, dağın hareket ve sonra sükûnetine ait harikadan başka Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman'ın ileride şehit olacaklarını keşfetmek fevkaladeliği vardı...
EN BÜYÜK MUCİZE
Allah Resulünün en büyük mucizesi Allah'tan getirdiği mukaddes kitap...Yani Kur'an-ı Kerim...
Ey İlahi kanun, ey dirlik, düzen;
Asırlardır devam etti mucizen!..
Evet, Kur'an-ı Kerim asırlardır devam eden en büyük mucize...
Hazreti İsa ölüye:
- Kalk, Alah'ın izniyle! Dedi ve ölü kalktı...
Bu kainatın efendisinin mukaddes parmaklarından sular fışkırması kadar acayip değildir...
Hazret-i Musa'nın asası ejder oldu ve yere birtakım ipler atıp onları yılanlaştıran sihirbazların bütün marifetlerini yuttu. Ve denize şoseler açtı...
Daha neler neler oldu...
Fakat Allah'ın sevgilisi, topyekün zaman ve mekanın ve bütün mahlukatın Peygamberi Cenab-ı Muhammed (s.a.v.) de , bir işaretiyle kameri ikiye böldü. Parmaklarından binlerce sahabinin abdest almasına mahsus suyu fışkırttı. Hasretiyle bir ağaç kütüğünü inletti. Çılgın bir deveyi bir bakışta ayaklarının dibine sindirdi. Elinin değdiği her noktaya yeni bir hayat verdi... Ve bütün bu mucizeler semasındaki yıldızların merkezine, Allah'tan gelen güneş mucizeyi yerleştirdi...
İşte bu güneş: Kur'an'dı...
Ve Kur'an, ölüyü dirilten Hazret-i İsa, denizi yaran Hazret-i Musa, ateşi gülistana çeviren Hazret-i İbrahim peygamberlerin mucizelerinin yanında en büyüyüğü ve en müthişi...
O öyle bir mucize ki, nazil olurken, Resul-i kibriya yı raşelerle doldurdu, alnını yıdız yıldız ter damlalarıyla noktaladı ve dizine dizi değeni yıldırım gibi çarptı... Ve ondaki belağatı görenlerin aklı kamaştı...
Gelişi de ayrı bir eda, ayrı bir güzellik içinde...
Bazen dünyanın en güzel insanının (Dihye gibi) yüzüyle, bazende çıngırak seslerini andıran tarrakalarla geldi ve daima melek getirdi...
Alemlerin Rabbi olan Allah'ın kelamı...
Bu ilahi kelamı dinleyenler, Hazret-i Ömer gibi ona hemen kapılıp teslim oldular; yahut içinden çıkamadılar bir acayiplik denizine düştüler. Öyle ki, "Sihir" dediler de; "insan kelamı" diyemediler...
Nasıl desinler ki, Kur'an bütün insanoğluna meydan okuyordu:
"De ki: Andolsun, ins-ü cin şu Kur'an'ın benzerini (meydana ) getirmek üzere bir araya toplansa, yekdiğerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler." İsra / 88
Şimdi nokta nokta ve çizgi çizgi hadiselerin akışına bakalım: |
|
|
|
|